KENT HASTALIKLARI

Büyük kentler, özellikle İstanbul gibi metropoller, hem iş olanakları hem de parlak yaşam biçimiyle, bir mıknatıs gibi in anları birbirine çekiyor. Bu cazibeden etkilenmemek mümkün değil. Ama uygarlığın merkezinde yaşamanın bir de bedeli var: Kent Hastalıkları... Hasta bina sendromu, yazar krampı, İstanbul bronşiti, gürültü sağırlığı; bütün bunlar çağdaş yaşamın tıp literatürüne eklediği yeni hastalık adları.

Amerikada NBC Televizyon istasyonunun bir bölümü New Yorkda yeni döşenmiş çok lüks bir binaya taşıdığında herkes çok mutlu olmuştu. Ama bir sonra çalışanların çoğunda ortak yakınmalar başladı. Baş ağrısı, baş dönmesi, yorgunluk, nefes darlığı... Üstelik, NBC mensuplarının sanki sözleşmiş gibi hafta sonlarında bu yakınmaları kayboluyordu. Verim düşmeye, insanların yakınmaları artmaya başlayınca yöneticiler durumu ciddi biçimde araştırmaya karar verdiler. Sonuçta bunun kapalı havalandırma sistemi, kapalı pencereler ve diğer enerji tasarrufu araçlarıyla daha da belirginleşen uluslararası bir problemin en belirgin örneklerinden biri olduğu anlaşıldı ve NBCnin bu bölümü başka bir binaya taşınmak zorunda kaldı. NBCyi yerinden eden bu uluslararası problem, dev plazalarda, lüks iş merkezlerinde çalışan milyonlarca insanı pençesine almış olan hasta bina sendromuydu. Ve hasta bina sendromu çağdaş insanın yakasına yapışan kent hastalıklarından yalnızca biriydi.

Genellikle dev iş merkezlerinde, plazalarda çalışanlarda görülen hasta bina sendromunun belirtileri zaman zaman başka hastalıklarla da karıştırılabiliyor. Bu belirtileri baş ağrısı, baş dönmesi, uyuşukluk, yorgunluk hissi, gözlerde sulanma, kaşınma, kızarıklık, burun akıntısı, hapşırık, burun tıkanıklığı, boğazda yanma, boğaz kuruluğu, gıcık şeklinde öksürük, göğüste sıkışma hissi, nefes darlığı, cilt kuruluğu, ciltte kaşıntılar, burunu kanaması, koku ve tat alma bozuklukları, konsantrasyon güçlüğü olarak sıralamak mümkün. Ancak bu belirtilerin tümü bir arada görülmeyebilir. Belirtilerin, kişinin çalışma ortamından uzaklaştığı tatil günlerinde tamamen ortadan kalkması, hastalığın karakteristik özelliklerinden sayılıyor. Ayrıca hasta bina sendromu tanısı konulabilmesi için hekime başvuran kişide, bu belirtilere yol açabilecek allerjik nezle, faranjit, sinüzit, astım gibi başka bir hastalığın olamaması gerekiyor.

Büyük kentlerde üst solunum yolu hastalıklarına, astıma yol açan bir başka neden de kirli hava. Uzmanlara göre açık havada 1 metreküp havadaki kükürt dioksit miktarının 150 mikrogramı geçmemesi gerekiyor. Oysa ülkemizde, özellikle büyük şehirlerde, kış aylarında hava kirliliği ölçümlerinin tehlike sınırlarının çok üstüne çıktığı oluyor. Bu kirlilik sadece solunum yollarını değil kalp hastalarını da tehdit ediyor, zehirlenmelere neden oluyor. Aslında dünyanın birçok ülkesinde çevreciler ve konuyla ilgili resmi kurumlar, sadece doğayı değil, insanoğlunun ciğerlerini de korumak için ciddi önlemler almaya çalışıyor. Fakat hava kirliliğinin önlenmesi için yılda 30 milyar dolar harcayan Amerika bile kirlilikle baş edemiyor.

Kirli hava öncelikle ciğerlerin mikrobik unsurları ve zehirleri temizleme yeteneğini zayıflatıyor ve astım tehlikesini arttırıyor, kronik bronşitlere yol açıyor. Pis hava içinde oluşan perokyacsetil nitrat gibi kimyevi maddeler gözlere zarar veriyor. Karbonmonoksit, beyin motor eşgüdümünü ve konsantrasyonunu yoruyor. Zaman zaman beyne giden oksijen miktarını azaltıyor. Hatta karbonmonoksit özellikle tünel gibi kapalı alanlarda öldürücü bile olabiliyor. Ayrıca kırmızı kan hücrelerini etkileyerek vücuda oksijen taşınmasını engelliyor. Düşük oksijen-kan düzeyleri ise anjin olasılığını arttırıyor. Özellikle egzostlardan yayılan azotoksitlerle is ve kurumun içindeki hidrokarbonlar da başta akciğer kanseri olmak üzere birçok hastalığa yol açıyor.

Binanız sizi hasta ediyorsa;

İşyerlerinde:


Duvardan duvara halı kullanımından vazgeçilmeli.


Camlar açılamıyorsa hava temizleyen aletlerden yararlanılmalı.


İşyeri sağlıklı malzemelerden inşa edilmiş olmalı.


Sürekli bilgisayarla çalışan personelin vardiya saatleri ayarlanmalı.

Evlerde:


Yatak odası güneş görmeli ve her gün birkaç saat havalandırılmalı.


Yatak odası olabildiği kadar eşyasız, halı ve kilimsiz olmalı, toz tutan eşyalar başka odalarda bulundurulmalı.


Yün yatak, kuş tüyü yastık yerine sentetik olanlar tercih edilmeli.


Yatak şiltesi plastik bir kılıfla kaplanmalı ve düzenli olarak havalandırılmalı.


Yatak çarşafı, yastık kılıfı gibi yatak takımları her hafta 70 derecenin üzerinde sıcak suyla yıkanmalı.


Çocuk oyuncakları yıkanabilen tahta veya plastikten olmalı.


Sigara içilmemeli.


Sprey şeklinde koku, deodorant, böcek ilacı gibi gereçler kullanılmamalı.


Tüp gaz yerine elektrikli ocak ve başka ısıtma araçları tercih edilmeli.


Nisbi nem yüzde 50 civarında tutulmalı.


Hava temizleyen aletlerden yararlanılmalı.

Temiz bir soluk için:


Doğalgaz kapınıza gelmediyse ya da mutlaka katı yakıt kullanmak zorundaysanız mümkün olduğu kadar temizlenmiş kömürü tercih edin.


Arabanız varsa egzostuna mutlaka filtre taktırın.


Eğer astım ya da kalp hastalığınız varsa kirli havalarda sokağa çıkmamaya özen gösterin.


Astım ve kalp hastalığı olanların dikkat etmesi gereken bir başka nokta da yaşadıkları ortamın havası. Evinizin havasını temiz tutmak için klima ya da filtre gibi gereçleri tercih edin.


Kapalı ortamlarda sigara içmeyin.


Parfüm, oda spreyi gibi gereçler kullanmayın.


Sık sık oturduğunuz yerin yakınındaki yeşil alanlarda yürüyüşlere çıkın.


Ve gelecek kuşakların temiz hava solumaları için bir ağaç dikin.

0 yorum: